ÖZET
Merhaba sevgili Merak Kabineleri okuyucuları,
Havaların anlamsızca ısınmasının verdiği şaşkınlıkla ve yoğun gündemlerimizle bir sayıda daha sizlerleyiz. Bu sayıda, daha önce podcastte Ayça ile konuştuğumuz Müze Yorgunluğu konusunu biraz tarihsel biraz kişisel bir perspektifle ele alıp, bu konuyla ilgili bir de kitap önerisinde bulunuyoruz.
Yeni sayıda görüşmek üzere!
GÜNDEM
İstanbul’da İPA Kampüs Florya’da “Kamusal Sürdürülebilirlik için Kültür Sanat ve Müşterekler” temasıyla PlumeMag Green Up Meetings Konferans Serisi'nin altıncısı gerçekleşti. 10 oturumun düzenlendiği konferansta, kamusal alanlarda kültür ve sanatın geleceği üzerine konuşmalar yapıldı.
NODE: Curatorial Studies Online adlı online eğitim platformu, Marco Mancuso’nun eğitmenliğinde başlayacak Artificial Intelligence and Art adlı dersin okuma listesini paylaştı. Okuma listesine ve online kursa bu linkten ulaşabilirsiniz.
Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ile sanat ve tarih konusundaki desteklerini devamlı kılan Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın koleksiyonları, dijital erişime açıldı. Linkten ulaşabileceğiniz veritabanında Pera Müzesi’nin kalıcı koleksiyonunda bulunan 2 bin 510 esere erişilebiliyor.
19. Uluslararası Venedik Mimarlık Bienali'nde Türkiye Pavyonu’nun katılım sağlayacağı proje belli oldu. Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğündeki “Yerebasan” başlıklı projede Anadolu coğrafyasının mimari, sanatsal, arkeolojik, sosyal ve kültürel hafızasına ilişkin ‘göbek bağları’nı, Türkiye’nin toprakları üzerinden buluşturdukları 20’nin üzerinde sanatçı, mimarlık ekibi ve kolektifin üretimleri olacak
Emre Yeksan, “Güncel sanata karşı bir hücum denemesi” başlıklı, güzel ve deneysel bir yazı kaleme aldı. İlgilenenleri buraya alabiliriz.
Daha önceki sayılarımızda da bahsettiğimiz Buradan Nereye? Platformu kolaylaştırıcıları, Uğur Ugan’la yaptıkları röportajda amaçlarından ve çalışmalarından bahsetti.
Antalya- Demre’de en çılgın hayallerinizde bile düşünmeyeceğiniz saçmalıkta bir olay yaşandı. Demre Müze Müdürü Nilüfer Sezgin’in, Noel Baba olarak bilinen Aziz Nikola’ya adanmış kilisenin çatısını “çalarak” sit alanı sınırları içerisinde inşa edilmiş olan “şahsi villasında kullandığı” iddia ediliyor. Olayın araştırılma sürecinde müze müdürü açığa alındı.
PERSPEKTİF
Müze, beni neden yoruyorsun?
Ne zaman müze yorgunluğu konusu açılsa, 2017’de hayallerimi süsleyen Viyana’daki Kunsthistoriches Museum’u görmek için hazırlanıp müzeye gittiğim günü hatırlıyorum. Müzenin çok büyük olduğunu duyduğum için yanıma sandviç ve içecek alıp hazırlıklı gitmiştim.
Müze çok büyüktü, çok fazla önemli eser vardı, çok az zamanım vardı ve enerjim gittikçe azalıyordu. Süremin sonu geldiğinde, daha anlayamadığım ve tam anlamıyla tadını çıkaramamış olmanın verdiği hüzünle, fiziksel yorgunluğum birleşmişti. İşte o zaman müze yorgunluğu kavramının gerçek olduğunu anladığım gün oldu.
Merak Kabineleri podcastin 7. sayısında ele aldığımız müze yorgunluğu konusu da biraz bu tecrübelerimizden beslendi. Müze yorgunluğu kavramı, Benjamin Gilman tarafından 1916 yılında ortaya atılmış bir kavram.

Benjamin Ives Gilman’ın (1916) “Müze Yorgunluğu” adlı çalışması, galerilerde uygunsuz bir şekilde yerleştirilen sergileri görmenin fiziksel sorunlarına dair yaratıcı bir araştırma. Hatta bu konu ile ilgili şöyle bir cümlesi var yazdığım makalede:“Bazı nesnelerle ilgili, çoğunlukla yüksek veya alçak seviyelerde ve vitrinlerde yer alan, basit sorular hazırlandı ve bu soruları yanıtlarken gözlemlenen kişi fotoğraflandı. Bu kişi, iyi görme yetisine sahip, müzelere ve içeriklerine aşina, zeki bir bireydi ve soruları en az çaba ile cevaplaması ve bunu yaparken aldığı pozisyonları fotoğraflanana kadar koruması talimatını aldı.”
Müze yorgunluğu, “müze deneyimi boyunca” ve “tek bir sergi içinde” azalan dikkat ve ilgiyle ilişkilendiriliyor bazı çalışmalarda. Bu iki durumun aynı olgudan kaynaklandığını düşünmek yanıltıcı olabilir deniliyor. Robinson’un dört farklı müzedeki ziyaret süresi ve dikkat dağılımını incelediği çalışmasında “müze yorgunluğu,” tüm müze ziyareti boyunca azalan dikkat olarak tanımlanıyor. Melton’un çalışması ise bir sergi içindeki ardışık nesneler üzerindeki dikkatteki azalmaları ele almış.
Müze profesyonelleri arasında, "müze yorgunluğunun" engellenemeyeceğine dair güçlü bir inanç bulunuyor; hatta şöyle diyorlar
“tıpkı ölüm ve vergiler gibi kaçınılmaz”.
1960’lardan sonra ise müze yorgunluğunu ortadan kaldırmayı amaçlamasa da bu konuya yardımcı olacak bir sergileme yöntemi ortaya çıkıyor: beyaz küp
Beyaz küpün aslında amacı eserlerin mekandan sıyrılarak yek olarak tek ve kendileri olarak görülmesini sağlamak. Yani bizim müze yorgunluğu yarattığını söylediğimiz ya da düşündüğümüz eski saraylar; Louvre gibi ya da Viyana'daki Belvedere gibi mekanın mimarisinin de eserler kadar öne çıktığı kafa karıştırıcı yerlerdense tamamen soyutlayarak insanları tüm dikkati eserde toplayan ama aynı zamanda yapay bir ortam olan bir sergileme alanı metodu yaklaşımı.
Beyaz küp aslında ilk kez -tabii benim bildiğim kadarıyla- mavisi ile ünlü Yves Klein ve onun arkadaşı olan Paskal ve Arman adlı iki sanatçının dünyayı paylaşmalarıyla ortaya çıkıyor. Bunlar aralarında dünyayı toprak, gökyüzü ve deniz olarak paylaşıyorlar. Klein’ın bir performansında daha doğrusu performans denilebilecek bir temsilinde, bu boşlu mekanın tamamen beyaz olması durumunu görebiliyoruz. Klein bir galeride -avangart bir galeride- ziyaretçilerin tamamını davet ediyor ve içecekler var insanlar için bir ortam hazırlanıyor. Ama galeriye girdiklerinde tamamen bir beyaz küp boşlukla karşılaşıyorlar. Bu performansın adı da Boşluk.
Bu performansla Klein’in alametifarikalarından biri olan monokromun mekansallaştırıldığı düşünülse de sanatçının tek amacı bence bu olmayabilir. Bir rengin mekansallaştırılmasıyla ilk -belki bilinçli belki bilinçsiz- örneklerinden birini gördüğümüz beyaz küpün, sergi alanı mimarisinin eserlerin önüne geçme durumunu engelleme süreçlerini de başlattığını düşünebiliriz. Ancak bunların hepsi birer spekülasyon.
Merak Kabineleri Podcast’in 7. bölümünde üzerine konuştuğumuz “müze yorgunluğu” bölümünü aşağı iliştiriyorum, hem mekanın mimarisi, hem küratöryel tercihlerin etkisi hem de ziyaretçinin hazır bulunuşu gibi pek çok unsurun rol aldığı çok değişkenli bir denklemin sonucu olarak ortaya çıkan bu fiziksel durumla ilgili yaşadığınız tecrübeler varsa bizimle paylaşın!
TIRNAK İÇİNDE: Kitap Önerisi
Sizler için bu haftaki önerimiz, Brian O’Doherty’nin Beyaz Küpün İçinde: Galeri Mekanının İdeolojisi kitabı. Türkçe’ye Ahu Antmen’in çevirdiği kitap, “biraz kilise kutsiyeti, biraz mahkeme salonu resmiyeti, biraz deney laboratuarı gizemiyle şık bir tasarımı buluşturan” bir mekan olarak galeri mekanını inceliyor.
Boş galeri, aslında boş değildir. Duvarları resim düzlemi tarafından duyarlı alanlara dönüştürülmüş, kolajla astarlanmıştır; üstelik bunlar, uzun vadeli iki kiracıdır. Onları keşfetmek neden gerekli olmuştur? Göz ve İzleyici, bizi uyandırmak ve duyularımızı daha keskin kılmak için neden gündelik varoluşumuzdan ayrı bir varoluş hali benimsemişlerdir?